Sunday, March 06, 2005

Usavurduklarım

Aşklar;

Gene yazıyorum, parlak maskeleri düşürmek için. Evrenin tüm aşklarına gerçekleri göstermeliyim. Kaybolmak için nasıl çaba harcadıklarını, yitirdiklerini söylemeliyim.

Ah sevgilim, aşığım sana. Bir bilsen seni nasıl özlüyorum. Adın aşk senin, çünkü kimse bu kadar yakışamaz bu isme.Hav hav yada kuçu kuçu köpek gibi dolanıyor insanlar birbirlerinin çevrelerinde. Neler oluyor?

Genelleme yapmaktan her cümlesinde sakınan ben, artık “ben” derken bile genelleme yapıyorum. Şekillendiriyor cümleler bizleri. Herkes birbirinden o kadar etkileniyor ki anlamsız beyinler boşlukta dolaşıyor hem de çok yorulduğunu zannederek. Birbirimizi gözetliyoruz.

Evet şimdi gözlerinizi çipil çipil açıp bakın bebeklerime, hepinizi erdemle kırbaçlayacak kadar meziyeti var aklımdan dökülen sözcüklerin.

Ben gözünün nuruna doldurabileceklerinden bahsediyorum. Bilirim gerçek aşkları çünkü önce o derim hep. Aşk canın belasıdır, ben de bu belaya can atmış bir Leyla.

Görüyorum, çevremde dönen bin bir türlü saklambacı. Sevgililer cep deliklerinden sızıyorlar, hangi paçadan süzülüp hangi kirli çoraba dolacağını düşünüyorlar. Öncelikler erteleniyor. Çok komik ama, savruk bahanelerle ikililer birbirlerinin heyecanlarını kıstırıyorlar.

Eğer yılan kurbağayı sevseydi; sudan bahaneler dolmazdı kimsenin yüreğine. Ve eğer kurbağa sevseydi yılanı; gurur demezdi dikmezdi kafasını sineklere karşı. İşte aynen böyle, sevgi önce o dedirtir.

“Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin
Tekkede, manastırda eremezsin
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin, cehennemin üstündesin (Ö.Hayyam)”


Gönül ehli bu cennet ve cehennemin üstü. Bütün varlıkların sebebi sevgidir. Sevgiyle doğan bebeklere neler oluyor, sevginin sırrından haber alamamış insan fazlası gibi dolaşıyorlar çevremde. Sunulan sevgiler; ne alırsan bir milyon dükkanlarındaki gibi ucuz olmamalı,yüreğinde ateş olmayan demir kazıklarla yaklaşmamalı. Yara izi taşımamalı kimse.

-İnandıklarımız bizim hayatımızdır. Ebda-

Aşk öyle bir yara ki, pınarı akmayı kestiğinde çatlar olur yüreğin, coştuğunda yosun tutar.

Yüreğine ateş düşen hiç kimse ak pak kalamaz itin ve bitin arasında.

“Aşk belasıyla beni içli dışlı eyle ve bir an olsun beni o beladan ayırma; ben var oldukça beladan yüz çevirtme. Yalvardıkça ben belanın acısıyla, Sen ayrık belalar vererek o acıyı unuttur. Bu duamı kabul eyle ey kimsesizler Kimsesi! (Leyla ile Mecnun – İskender Pala)”

Aşk ile çılgına döndüm, kahrolası uzak kalamıyor benden.

“Ey aşkın galeyanıyla bağrına “Kara Taş” ı vuran ve gözünden zemzem ağlayan Kabe!.. Ey içindeki aşkı gizlemek için karalar giyinmiş olan Peygamberler ortağı! Ey ilahi aşkın ayak izleriyle şeref bulan! Billahi, bana o kadar yakınsın ve sana o kadar benziyorum ki, Peygamber’ i seven dostlar aşkına söyle, kime aşıksın?.. (Leyla ile Mecnun – İskender Pala)”

Yüreğimizde bir şeyler bittiğinde boşluklar gene yeni biten bir şeylerle dolup-boşalıyor. Bir şey başladığında bitiyor aslında ;)

Buda benim sus payım ;/

23,04,04 /00;36
E.M “Ebda bir Ada”
Usavurduklarım, belki de sanrılarımdı?

No comments: