Tuesday, March 22, 2005

Bu Kadın

Bir kadın var, geceden daha kara Tutkunun en acılı dokunuşu var parmaklarında


Ve
Kör eden bakışları...
Kimseyi takip etmediğini biliyorum
Korkular hep bu kadınla, çok vakitsiz, çok aşık
Duvar kadar soğuk aslında, bilmiyoruz onu...



Çocukluğunu satmış da gelmiş
Kadınlığı karnındaki düş
Düş, kaçtığı her bakış


Satürn'den gelmiş, pek bir beğenir kendisini,
Satürn gibi etrafı toz bulutu
Bu siste her kucağı sanar da mutluluk ona koşar gider
Yeter ki sev
Vazgeçmeyi sevmez
Ama onu sevmek zor
Kapıdan içeri giren çoğu kez koşar da uzaklaşır
Ömür törpüsü sanki ;)


Bakma güldüğüne. İçi kara. Korkutuyor bu gerçeklik
Rahatsız eder çok kere
İstemezsin onu
Kimse böyle şefkatli olmamıştı annenden sonra,

Korkutur seni,
'Kim bu?' diye sorarsın

Hızlı atar adımlarını
İz bırakır!
Sevsen de sevmesen de iz taşıtır sana
Gençliğine aldanma
Çocukluğunu satmış da gelmiş
Alnından bir öpücükle uçurmuş tüm kelebekleri
Örümcek ağından hırka dokumuş kendine
Hamam böceklerini düğme yapmış
Korkasın ondan diye,
Sevesin onu diye
Duvar kadar soğuk aslında bu kadın
Bu kadın intihar kadar yalnız, su kadar çürük
Bakma güldüğüne
Kaçarken gülüyor o, kaçırma gözlerini ondan, asla!
Çocuk olacak kadar büyümemiş aslında
Teni tütün, sesi rakı kokar,
O bir papatya sever, beyazın en onurlu dokunuşu
Evin yaban gülü bu kadın dişilikle çocukluk arasında kalmış
Garipseme onu sevmeyi biliyor o...


Polyanna oymuş,
O romandaki sarışın aptal kız oymuş

Kurtulmak istemiş
Hiçbir zaman yıkılmayacak kale misali, bu o olmalıymış
Sarı saçlarından kurtarmış kendini
Gel zaman, git zaman
Ölümler olmuş, hasret doğmuş, düşmüş
Her şey düş-müş
Bir gün düşleri pilsiz kalmış
Polyanna'yı boğmuş önce, sonra asmış
Şimdi her şey daha bir güzel
O da beğeniyor kendini zaten


Korkuyor kendinden,
Gizemi yakalanmış kırmızı akrep olmaktan da...
Psikopat gibi gülüyor, geçmişin melodileri çınlayınca kulaklarında
Onunla fazla konuşmanın beyninde parmak izi bıraktığını iddia ediyor bir dostu,
Dostsa; düşleri eriten kan lekesi sadece,
Dostun elini arar
Çölün ortasında kanlar içinde uyurken
Ağlar,
Ağlatma şu kadını,
Ankara ayazı gibi ürkek,
Bursa lodosu gibi tedirgin,
İzmir güneşi gibi şehvetli
Bu kadın ağlarken psikopat gibi
Kadınlığı hırslı ve onurlu,
En kırmızı şarap kadınlığı
Her şey parmaklarının ucunda, dudaklarında
Her gün işten kovduğu makinisti ve buharlı beyni kadınlığı
Kadınlığı ulaşamayacağın kadar derinde
Almak için ölmek zorunda kalacağın kadar bakire,!

Bu kadın anne
Bu kadın tutsak düşlerine

Bu kadın sabah uyanıp da hatırlamadığın rüyalar
Martılara attığın yürek bu kadın
İşte o kadar özgür
Bu kadın gözlerinde,


Bu kadın kin,
Bu kadın sarhoş,
Sarhoş eder her içine çekişinde


Gider bu kadın, süzüle süzüle ellerinden
Dilinde ateşle yaklaşma bu kadına,
Teni tütün, sesi rakı kokar,
Düş satar yitirmişlere
Sonsuz kuyunun, en iyi prim yapan satış elemanı o aslında...


Dili yürek, saçı kül bir anne o
Delik deşik eder adamı, bir kurt kadar hırçın,
Tutun ellerini şunun, al onu kucağına, sırılsıklam aşık ol bu kadına,
Gel bu korkunun kucağına, asi ol ve isyan et


Gönderdiği sinüzoidal eğrileri görüyorsun değil mi?
Bir intihar bu kadın, ümitsizlikte yalan söylemeyen
Adi bir kadın aslında


Bir hayat bu kadın seçimi dudaklarında kalan,
Kırmızı bu kadın,
Meyhane bu kadın


Bu kadın meydan okuyor sana,
“ Bilmediğin her şey bende,

Güzel olan ne varsa bende! ”
Yazgın bu kadın, sonran bu kadın
Erteleyemeyeceğin zaman bu kadın


Bu yol senin
Taşıdığın bu iz senin
O yoksa aşk yok biliyorsun!


Yiğitler çıktı meydana
İkisi de birbirinden korkak
Biri anne, diğeri baba
Bir düş içlerinde taşıdıkları yürek
Kör karanlık, kör aşık
Gözdeki leke, kızıl alevlerin çevirdiği cehennem



Bu son rüya!


Benimle misin?



Taşıdığın kadınlığı sev ki kadının seni sevsin, kadınlarınızı yitirmemeniz dileklerimle...

No comments: