Saturday, February 26, 2005

Söyleyeceklerim var, Söyleyemiyorum

Önce tanımlarını unuttum adımlarımın. Bıraksalardı eğer en ufak delikten geçebilirdim oysa.

Üstüme titreyen tüm sevgili elleri bir bir uzaklaştılar, halbuki yanımdayken yalnız bıraksalardı beni, neşeli dünyamda hoplar sıçrardım sincaplar gibi. Üzülmemi istemeyen tüm sevgililer terk etti beni. Saflık sundum onlara, yalandan uzaktı dilimin klavyesinden dökülen kelimeler.

Gittiler, hepsi gitti.

Dur-Gitme.


Sizin dünyanız benim basitliğimden öç alıyor sanki. Ey gözümün nuru olan sevgililer, beni daha fazla söndürmeyin. Soluk alıp veren bedenim, etten organlarım, avuç içi sıcaklığım, memelerimden damlayan süt, kölesi olduğum canım, beynim bunlar benim, başka yok ki bambaşka geliyorum size. Ben çok ufağım, bu sebeple acılarım sizden daha az ve yoğun.

Daha yeni bir caninin ellerinden kurtardım diş izi kalmamış bedenimi. Cevizin özünü kabuğunda sanma.

Yeter-Gelme.


Bu nasıl zalim yaraymış,
Aman annem benim senden ayırdılar,
Beni yardan ayırdılar.
Aman annem beni yardan ayırdılar,
Ben öleyim.


Diye söylüyor kabuğuna beyin dediğim bir bölüm. Hasarsızlık indiriminden yararlanmış gibi görünebilir, kişiselleşmiş kanayan yaram size. Canım acıyor, yosma yosun ellerimden tutma!

Pencere kenarında, sigaramı sarıyorum. Bu tütünü seviyorum, ah birde becerebilsem kağıdımı tükürüklemeyi. Kalbim dünyanın neresinde? Doğu?, Batı? Kalbim neredeyse pek bir göz önünde, bütün acemi nişancılar beni hedefliyor. Canım yanıyor, Kalbim öl.!

Ayna karşısında incelediğim dipsiz düşüncelerim, bir ıslıkla son bulmasa. Sulu gözlerim yarım yamalak aydınlanmasa keşke gecenin bu yatağa hasret olduğu saatlerde. Bu sırrı kime diyem, ne diyem? Her şey bana dar geliyor. Galiba çeke geldi, çeke gidecek bu gönül bu sırrı. Nefsimi kurtar onun elinden. Yardım et bana Birisi! Yalnızlığım gene bir kız doğurdu, gecenin bu sessizliğine tükürsün diye. Acımasız ellerin gazabından mezbeleye dönmüş bedenimi kurtarmaya gidiyorum. İşte gidiyorum.

Meydanlarda bekliyor beni. Mideme yumruklar yiyorum, bağırsaklarım oynaşıyor yumruklarla, benim bedenim acırken benim bedenim zevk veriyor el işi – puşt gözü müsvette insana.

Köşelerde bekliyor beni. Müktesep bir inançla hayatıma edatlık yapacağını sanıyor ebediyete kadar.

Gene gurbet yerin kapı önündeyim. Alelusûl eve doğru ilerledim, kapı açık. Kızım, kızım süt ister.
Artık tarih yok, saat yok, din yok. Peygamberler nerede? Nerede dostlar? Aile? Ben bu sırrı kime diyem? Ömrümün en diri anında meydan dayağı yerken nerde? Nerdesiniz? Mıhladılar beni annem, zor geliyor. Mıhladılar kollarımdan, gözlerimden, avuç içi ellerimden.

Mevlâ’m kulunun narına yanarım. Gençliğim gidiyor bedenden, beyinden.

Parçalayın ellerimi, dolayın her bir parmağıma çatal. Çatal çatal olmuş saçlarımı da kazıyın artık. Aklımın bekaretinin kanı akmaz sen bana dokundukça. Makas sesleri, etlerim çiğ çiğ kesiliyor, hangi yaban hayvanın tasını dolduracağım acaba. Bir kadeh daha içer misin?

Avuç içi ellerim, çatal çatal
Düşlerim tüm düştüklerim
Beynim kürtajına izin vermediğim kızım.
Ben tanrının yarattığı ben.
Ben insanın yaptığı ben.
Ve ben, bu sırrı kime diyem, ne diyem.


Suyu yakıp ateşi söndüren morun kızıla vurduğu alevlerin tırmandığı merdivenlerden indim. Ben kırmızı leke. Evrenimi yakıyorlar Birisi! yardım et bana.

Leş kargaları burada. Cesetleri budamamı bekliyorlar. İnsan sesi gibi hışırtıyla turuncu üzüm salkımlarının ikiye ayırdığım cesetler üstüne uzaması, güneşte bir ay yanımda bir karga. Düşüncelerimi okuyamazsın, nede ölülerinkini.

Adlandırdım belki kısmi olanını. Çamura saplanan rüzgarların bir gün duru göklere ulaşacağını, güneşteki ayın çekileceğini, kirlenmişi temizleyeceğini.

Anımsadım kısmî olanını. Benim anlattığım öykünün mürekkebi kalbime batarmış. Dilimle temizlediğim kalemlerim ondan tat verirmiş sus bilmeyen dilime. Bu sebeple hamile kalırmış beynim. İç kaleme ulaşamamış hiçbir yiğit, saydamlığına çeper yaptığım derim korumuş ruhumu.

Bu evrende ölüm yaşar. Yıkıntılar arasında duvarsız kaldık, güneşe ayı çıkaran benim. Bunlar benim zamanımın masalları.

Çapkın bakışlar, kem gözler uzak durun benden uzak. Bedenimin dar geldiği düşüncelerim. İsyan oluyor otobüslerin durup da yolcu almadığı duraklarda. Kem gözler kemâle erdi, ben yastayım. Çapkın bakışlar artık uzak, ben hücremdeyim. Kabuk içinde kabuğum, insanım. Hala düşünüyorum. Özgürlüğüm engellenemez. Bir yaşam doğuruyorum. Dünden güçlü bir yaşam, Daha çok soru soran, “tüm” için yaşamayan, çobanın ardına takılan koyun sürüsüne takılmayan. Ben aykırı kurbağaları sevip öptükçe, sistem ayna parlaklığında parlayamayacak yarını bugünde gördüğüm gözlere.

Tapınak da yaşıyorum. Dipsiz kuyu, ölmüş ölmemişler ve hep o hasret şarkısını söyleyenler gelin tellerimden yaptığım köprülerden geçmek zorundalar.

Aşkın envaî çeşit renklerinin bulunduğu köyler biliyorum bu evrende. İyi olan siyah ile kötü olan beyaz'ın çocukları tüm renkler. Renkler siyah ile beyaz lekenin çocukları. Leke iz bırakır tüm yaşama. Ve yaşayan tümler hep bir hiç için leke taşırlar.

Ben iyinin yaptığı ben. Ben kötünün yaptığı ben. Aşk bu lekenin en güzel çocuğu. Aşk kırmızı benim evrenimde. Aşkta iyi leke yoğunsa mora boyar düşünceyi, takip etmen gereken gölgeler belirmez. Aşkta kötü leke yoğunsa pembeye boyar düşünceyi takip etmen gereken gölgeler belirir, beyaz aklayamaz seni.!

İşaretler avuç içi ellerimde. Yolunu kesen duvarlar arasında istersen bir kez daha düşün, olgunlaşmamış meyveyi koparabilecek misin?

Tamam.

Al eline kalemi, süngüsünde bıçağı saklı olan, sürt yüreğime kanım leke akacak korkma. Bir anarşist bu kadar güzel küfredebilir.

Evet.Bir anarşiste yakışacağı gibi sevdim seni.

Gövdem yansın otsuz toraklarda, bu topraklar suya hasretten çatlasın, çatlaklar arasından sızıp yeri göğe ulaştırayım. Dibini başına başını dibine sokup ta elimde top yaptığım sıyrık yaşamın var olduğu dünya lekeden başka bir şey değilsin.

Hoşçakal kalbim.

Tutam tutam ot sardım efkârıma. Duman ettim dağları. Dağları dağladım kederimden. Kederim anlımın yazısı. Anlımın yazısı boynumu eğmediğim pis dişli kral bozması. Çığlıklar, etkenlik ve edilgenlik durumları. Durumların ardından gelen dumurlar, itiraflar. Ah ben, Ay yaşam.

Seni sevdim, evet.

Yağmur yağıyor, kokumu sürsem caddelere ıslatmayacağına söz vermiş yağmurlar yağıyor bu kış. Bu kış ahmak ben değilim yağmurlar beni tahrip edemiyor. Aşk ey aşk, yaşamımın anlamı.

Bir hiç için övgü dolu sözler yazabilirim, bir hiçi sevebilirim. Bir hiç gibi uyandığım sabahlar, anlamsızlığı dansöz gibi oynatıyor aklımın dar sokaklarında sıkışıp kalmışlara. Aklımın zarafetini sunuyorum size acımasızlığa bir orduyla gelen tüm için yaşamayan hiçlere.

Ne haber diye sorulan sorularda, yumru takılan gırtlağıma bir buse kondur. Gel gir içeri komşum ol, konuğum ol.

Aşk için söylenen her söze kandım.

Su katılmamış rüyalarım, rüyalarımın gerçekliği benim saf oluşumu simgelemez. Bende pisim sende. Bir bir paylaşabilirim herkesle pis hikayeleri.

İnanıyorum inandıklarıma. İnanıyorum hayallerime ve yaşıyorum. Hayallerim gerçekleştiğinde bir bir hırslı olduğumu zannetme. Ben benim gerçeklerimle oynuyorum sadece. Ben kendime inanıyorum. Medyum olduğumu sanma, bana bunları kimse söylemiyor. Ben inanıyorum rüyalarıma, hayallerime, fallarıma. Korkma benim kalbimde pis. Yalnız değiliz.

Bir pireden beslenen pire olmaktansa hiçlik benim gelişimimi tamamladığımın göstergesidir.

İstediğiniz kadar gülebilirsiniz, bunlar benim masallarım. Ve ben masallarımın prensesiyim.

Gözlerde takıldım bugün. Bugün dünden daha çok acıktım ve bugün özel hissettim kendimi. Bugün atlıkarınca benimdi, hiç sahip olmadığım kadar çok dönüp durdum üstünde. Bugün gözlerde gizlendim, gözlerde saklandım. Gözler bir daha görmek isteyip de cesaretimi kırbaçladığım gözler unutmayın beni. Bana hep öyle usul usul bakın gözler. Sanki beni hiç incitmeyecekmiş gibi, gözlerimi kanatmayacakmış gibi.

Gözler tanıdık, gözler beni tanıdı. Cesaretim daha fazla saklanamayacak galiba bu kapının önünde. Kızım kızma bana, kendimi ben ele vermiyorum. Gözlerimi kapatsam boğulacakmışım gibi, kızım kısma cesaretimi benden. Bırak gene boğulmama izin ver kızım.

Kapı önlerinde beklemekten yoruldum, gelip-geçti her şey.

Şimdi kendimi yakmalıyım, dumanım tüter mi gözlerine? Gözlerine ulaşır mı gözlerim?

Çipil çipil gözlerimi çevirsem sana dolarmısın bebeklerime?

Yarın bambaşka bir gün olacak mı?

Sarılıp uyuduğum bebeklerim kadar yakınıma yaklaşabilecek misin? Bir zırh korusa da beni, aldırmadan usul usul çöker misin üstüme. Göğsünde uyumama izin verir misin? Tüm usluluğunla yaklaşırken saçlarıma, saçlarım dizlerine çöreklenebilir mi,?

Görüyorsun ne kadar aç olduğumu, ne kadar ürkek. Ne kadar korktuğumu gösteremesem de kimseye, korkuyorum bedenime değil de gözlerime bakan sana yaklaşamadan seni kaybetmekten.

Ben hiçbir şeyden anlamam, bildiğim tek doğru var söylemek istediğim hiçbir şeyi söyleyemiyorum.

Birisi, kurtar beni. Gençliğim gidiyor.

Geleceğim.

Kızım adını duvarlara söyledim. Beni ele verdi duvarlar, kırdım onları.

Artık adını herkes biliyor,

Kalbim bir daha ağlarsan eğer, yüzünü duvara dönme.
Kızım ağlarsan eğer bir kapının önünde bir daha, memelerim oluk oluk beslemeyecek seni.

Gençliğimin gidişine aldırmayacağım.
Benimle beraber yokluk çektireceksin ve sadece seyredeceğim.

Geçmişim.

Yitirdiklerimi sakladı durdu. Karşıma çıkmalarına en çok o sevindi. Geçmişim inkarına izin vermediğim yaşamışlıklarım.

Yaşamışlıklar; bezdiklerim.

Bugün.

Tekrar tekrar geri bakmayacak kadar gururluyum. Yanıp kül oldum, gururla soyundum gene. Birisi giydirdi örttü seni. Bugün gene saklanmayacak kadar cesurum ve oyuna beni istemediğinizde daha bir inanıyorum kendime.

Gel gel.

Mor fiyonklarla süsledim Simyah’ın evini. Hiçbir konuğu olmasa da artık, kaderine boyun eğmişliği yaşadı oda. Benim yapmayacağımı yaptı. Boyun eğdi, pis dişleriyle sırıtan krala.

Özlemek yokluktan.

Sana gelmeyi özledim İzmir. Senden ayrılışlarımı da. Vapurların deniz üstüne yakıştığı en güzel şehir beni köpük köpük karşıla gene. Sen en çok uzağımsın, sen kendimi bulduğum caddelersin. İzmir’im köpük köpük göz kırp bana, ben sana usul usul sokulurken. Arnavut kaldırımlarını bir bir öpeceğim. Benden ne kalırsa geriye sana gömsünler.

Diyorum.

Tokmağına boyumun erişmediği kapılardan atılsam da gene geleceğim. Ben inanıyorum tokmakları boyuma göre yapacaksınız.

Her şey geçecek evrenimden.

Ama ben bu sırrı kime diyem ne diyem.
Birisi yardım et bana.
Bu sırrı çeke geldim, çeke gideceğim.

Bu gece son.
Biraz sonra bu kapıdan son kez çıkıp yine kendimi vuracağım.
Yollara kim bilir kaç kere ıslanacak yüzüm.
Elimi tut.
Düşman olmam ne olur parça parça olmasın içimiz.
Mutlu ol iyi bak kendine, ne olur gözüm arkada kalmasın.
Uzun uzun seneler önümde gün gelir sevgilim acıya alışırsın, alışırsın.
Bu gece son.

No comments: