Sunday, February 20, 2005

Dünyam, Çocukluğuma Ait

Çocukluğum pek silik benim. Tamam lunaparka gittim. Balerine, gondola, hızlı trene bile bindim. Ama en güzeli atlı karıncaydı. Hep yerinde duran biz insanlara ders olsun diye bir çocuk tarafından düşünülmüş olsa gerek. Cıvıl cıvıl, bütün kentin ışıkları atlı karıncanın üstünde sanki. En çok o beyaz atı seviyordum. Hani şu dalgalı saçları olan. Ya tamam atlara sürü psikolojisi uygulanmış ama orası güvenliydi. Kafasının ortasındaki o yaldızlı tek boynuzuna dokunmak çok güzeldi.

Sadece dönüyorsun ve bu, gözden kaçırdıklarını tekrar görmeni sağlıyor. Arkandaki diğer atlar ve önündekiler ne seni kovalıyor ne de sen onları kovalıyorsun. Alttaki zemin dönüyor ve atlar yer değiştiremeyecek kadar cansız. Tıpkı şimdiki gibi. Dünya dönüyor ve sen kovaladıklarını sandığın o lüzumsuz insanları kovaladığını sanıyorsun. Koca bir sıfır(Her şeyin başı bir hiç ne kadar garip değil mi?) yani sen göremediğin kadar kendinsin!

Yaşamının baharı, yazı, kışı. Sor bakalım hangisi seni hatırlıyor. "Bu kalp seni unutur mu?" dediğin insanlar öldü ve sen git gide yaşlanıyorsun. O yaldız soldukça, ufukta her şey karanlık.

Bırak azıcık çocuk kal. Çocukluğundaki gibi üstünün tozlanması engellemesin seni, akşamları komşu zillerine bas ve kaç. Bekletme yaşaman gerekenleri. Öldüğünde gözünün önünden geçen film şeridin olsun bir yerlerinde.

Her şey geçer. Geriye senin olanlar kalır. O atlı karınca benim, biletini verip kullandığım müddetçe! Başka sahipleri de oluyor atlı karıncanın, acaba bunun sebebi beni farklı bulması gerektiği için mi?

Evet kocaman bir çocuk olduğunu kabullendiğinde vakitli vakitsiz, gelip gidenleri daha rahat ağırlayabilirsin dört tekerli bisikletinin üstünde.

Ve ararsın senin olanı... Bulursun, mutlu olursun!

Senin olanı yaşarsın... Bitirirsin, mutlu olursun!

Ve sen kocaman bir çocuksun. İşte bu yüzden yeniden başlarsın!

Hayat anlamaya bile değmiyor koca çocuk. Kocaman kocaman adamlar birbirini kovalar, kocaman kocaman kadınlar kıyılardan atlarlar.

Hey! Çocuk,

Özlediğim sen misin?


Yoksa cebinde bıraktığım düşlerim mi?

Yok yok, hiçbiri.

Sendeki kavgayı özlemişim ben.

Lüzumsuzluğa ağzından çıkan ateşle saldırışını,

Misketlerini (Her birinde bir göz olan),

Uydurduklarını,

Annelik oyununu,

Aşk oyununu (Bilseydim böyle zor, oynar mıydım sanıyorsun seninle?)

Her şeyi özler olmuşum.

,,,,

,,,

,,

,

Yeter!

Götürdüğün beni geri getir!

No comments: