Metrodan indim, hemen kalkmakta olan dolmuşa bindim. Oturdum, eve gelmeme birkaç durak kala, bir ses; "İki öğrenci alır mısın kaptan?" Ses ve söz ilgimi çekti, döndüm arkama baktım, sağ kulağımın yanından eliyle ve 500 bin lirasıyla, ojeli tırnaklarıyla duran genç kıza, deyimiyle öğrenciye. Çok şaşırdım, çok.
Danza'dan (disko) çıkmışlardı sanki, okuldan değil de. Göz altlarında beyaz kapatıcı ve yüzünde çıkan ergenlik sivilcelerini kapatsın diye sürülmüş Malcom X'deki gibi siyahların siyah değil "Biz beyaz zencileriz!" nidalarıyla bu hatunlar da "Biz beyaz değiliz, bronzuz, evet bronzuz!" diyen fondöteni, kirpikleri aynen Otomatik Alex misali, gömlek düğmeleri çantasına dikilmiş, çanta tek omuzda, kravat açık ve göğüs boşluğu gözüküyor, etek boyu mini bar misali, o çirkin bacaklarını göstermek için iyice kısaltılmış ama bilmiyor kasapta da et var, vitrinde mor ışık altında daha bir canlı gözüküyorlar. Nedendir bu "Açayım!"lar, bilinmez. Sırtında özellikle eskitilmiş bir hırka... Hilkat garibesi misali, bana acıyın der gibi bakan bir hırka... Yanındaki arkadaşı tam aksi, dağınık saç değil de toplu, örgülü, defterler elde, üstünde Brad Pitt'in üstsüz resimleri (derste fantezi yapmak için), omzunda ciks bir Vakko çanta, iki kalemin zor sığacağı, etek boyu "olmasa da olur"lar listesinde 1 numara, ayaklarında yeşil bağcıklı bot değil de, kıçının geriden gelmesine izin verecek derecede, kalem üstü yürüyüş topuğu dediğim pezevenk burunlu çizmeler. İnmeliyim! Yeter bu işkence, bunlar bana Cengiz Kurtoğlu'nu dinleterek eziyet eden minibüs şoförünü kandırıyorlar. İki öğrenci! Şoförse pek bir alışık, bunlardan çoğalmaya başlamış belli, bir yandan bu eziyetin intikamını yalancı öğrencilerin alması hoşuma gidiyor. Ama bu öğrencilerin kendilerini kandırmasını garipsiyorum.
Ya ben de öğrenci oldum, bir okula gittim. Çantalarımız vardı iki omuz takardık onları (ki ben hala öyle takıyorum) defterlerimiz pek bir özeldi, jelatinler geçirirdik üstlerine. Tamam artist özentilerimiz vardı ama üstlerinde gömlekleri vardı, fantezi de yapılmıyordu! Ceket giyerdik biz, üzerinde okul armamız olan. Gömleklerimiz beyazdı ve kimse göğüs aramızı göremezdi. Kravat takardık gömleği birleştiren, o en üst düğmeyi bile aralamak için izin alınırdı öğretmenlerimizden. Evet abartılı belki; ama öyleydi. Eteklerimiz diz altı, giyilen muz çoraplarımız vardı. Altında kolej ayakkabısı dediğimiz düz sade siyah ayakkabılar. Ne bileyim bir örnektik, bu bir örneklik sıkardı; ama gittiğimiz yer okuldu, bunu gerektiriyordu. Ara sıra gözümüze sürdüğümüz şeffaf rimeldi kaçamağımız, ya da saçımıza taktığımız renkli toka, bazen bileğimizde künye ;)) Saklardık, akşam gezmeye giden yapardı bunları. Okula gidiyorduk biz. Kurşun kalem kullanana gülmüyordu kimse, 2B tombo uçlu kalem kullanana da. Bir kısmımız silgimizi boynumuza asardık (ben hala asıyorum) defterlerimizde tükenmez kalemi öğretmen kullanırdı ödevlerimizi kontrol ederken. Böyleydi, güzeldi. Çok güzeldi şimdiden o günler.
Ne bileyim, 21 yaşında yaşlandım mı? Acaba? Yok yok benim yaşım iyi, sebebi kendimi hala öğrenci görmem, evet öğrenecek çok şeyim var. O yüzden silgim boynumda, okula okumaya, öğrenmeye geldim ben. Bir noktada paylaşmaya. Danza’ya gelmedim ben!...
No comments:
Post a Comment