Thursday, August 31, 2006

Gelin çiçeğiydim, gelinciktim,

Önce izledim sonra yazdım,,,
Sevgili Dostum albatRoz a itafen..!

Çocukluğum gelincik tarlasını andıran bahçelerde gecti,
agaçlarla düşüp kalktım,
bahcelerde yaktıgım ateslerde patlıcan kozletıp patates pısırdım.
başbelası bir kız cocuguydum.
çocuklugum gelincik ve papatyaların bol oldugu bahcelerde gectı.
agaçları sallar dutlar toplardım.
dur agaclarına tırmanır asagı duserdım.
gelinciklerden dudaklarıma ruj yaptım cocukken, bir daha hıc solmadı kırmızılıgı.
cocukken ben başbelası bir cocuktum.
cevız agacından dusup eli bile cizilmeyen,
ceviz kabuklarından tırnaklarıma oje yapardım,
anlasıldıgı uzere kadın her mevsımınde kadındı,
incir agacından kargayla inadım yuzunden dustum ve kalktım.

ben dusup-kalkarım
ne elim kanar ne bacagım,
nede canım yanar.
dorduncu kattan asagı atladıgımdada asıl nıyetım yukarıdakı telefon tellerıne vurmak asagıdakı kum bırıkıntısıne vucudumu bırakmaktı.
asvalta dustum ve gene kalktım.
ve merdıvenlerden gene yukarı cıktım tekrar denemek ıcın.

papatları sevdım,
gelincikleri sevdim.
bir demet papatya arasına sıkıstırılmıs gelincik olmak istedim hayatta,
yani herhangi biri icin dunyalara bedel,
olamadık...

ve ben düştüm-kalktım.
hiç canı acımamak nasıl bir durumdur anlamadı kımse.
olanca adilikleriyle atıldılar,
onlar bana carptı, ben dustum, onlar yuvarlandılar.
ben kalktım, onlar öldüler.

düşünce aglamamak..
hep sevdim yukseklere tırmanmayı,
bir dağ yamacında, en sivri kosede esen rüzgarla bir olmayı.
hırçınlıgımı rüzgarda gördüm,
iç ısıtan ılıklığımıda rüzgarda gördüm.
gözlerimde bir dünya kurdum..
bakanın gözlerini yaşartan.
gözlerime bakanın gözleri yasardı,


bende bu gel-gitler olmasa
kim gelirdi-kim gitmezdi...
ben gelinciklerin arasında uyuya kaldım.
dileğim bir daha asla uyanmamak.
sevilmekde böyle bir şey değilmi,?

ben sevilmeyide unuttum,?

aslında biliyormusun,
ben hiç sevilmedim...
cunku canım yanmamaya efsunlu olunca,
ben ne buyuyebildim,
ne büyüyebildim.

papatya tarlasında
erken açmış gelin çiceğiydim.
bende bir gelincik tim.


dudaklarımda taşıyorum geçmişimin mührünü.

Gelin çiçeğiydim, gelinciktim,

Esen MUTİ aka Ebda
10:13
31,08,06



-----------------

albatRoz ' dan gelen cevap niteliğinde mektup,
(11,01,07)

yaa bunca zaman olmuş ben daha yeni girdim de bakıyom, yuh bana..ben de bari video linki koyayım da ortalık şenlensin :))

http://www.youtube.com/watch?v=nB_4C424meo

valla niyetim sadece linki koyup kaçmaktı ama madem geldim ve izledim iki satırda ben yazayım istedim.çok güçlü olduğumu hissediyorum ya severken, karşımda kimse duramazmış gibi oluyor, seviyorum ulan diyesim geliyor, diyorum da, ayyaş aşık modunda.oturup yazılar yazıyorum sonrasında da ahkam kesiyorum, astığım astık kestiğim kestik tadında.öyle değil işte.şu müziği bile duyunca, kendimi tekirdağ yolunda sevdiğimden kaçarken buluyorum.istiklalde bu melodiyi yakalayınca kulaklarım, ben istemeden beynime garip sinyaller gönderiyor ve onu hatırlıyorum yeniden.ne yani sevip de güçlü olmak maharet mi diyorum kendime.fişi çekilmiş mutfak robotu gibi kalakalıyorum, ne kesmeye mecalim var ne de doğramaya.yazdıklarım kendi kendime uyguladığım terapiydi aslında.boşlukta yankılandı çoğu.unutuldu bile hepsi, belki de günyüzü bile görmedi.bize ne bundan.size ne tabii.sevmediyseniz tabii, aşık olmadıysanız ve yaşamı nefes almaktan başka bi şey olarak görmediyseniz.öyle ekran karşısına geçmiş, klavye üzerinde dolaştırıyorum parmaklarımı şimdi.iyi ki sevmişim ulanve iyi ki de seni sevmişim.bırakıp da gidememişim o benim kendi bk yemem.neyse.ben bugun vapura bindim, martıları izledim, mahmutpaşadan kapalıçarşıya çıktım.istanbulu sevdim.üzerine "seni" andım.yaşamaktan onur duyduğum nice kısa andan birisinde sen de vardın, iyi ki de vardın.sağolasın.saygılar.albatRoz.bu video benim sana saygı duruşumdur. son busemdir hüzünlü dudaklarına, son olduğunu çok sonradan anladığım.

2 comments:

Anonymous said...

Şu kasvetli son yaz gününde, erken gelen Eylül'de bu ne cesaret!

Eylül'ü bu sene bayram olarak kutlayacaktım ben, her sene yazdan birikenleri sererdim önüme, bu sefer yapmayacaktım ama daha başlamadan yağmur bulutlarını saldı, nefesimi daraltmaya başladı, şimdi oturup Dolmabahçe'de uzun uzun izlemek lazım geçmişi, gidişleri ve gelişleri...

Tutamayacağım sözler veriyorum biliyorum, tutarsız yapıyor adamı şu delice atan kalp, beynini de etkiliyor yerinde duramayan yürek. Bu Eylül'de de sancılar olacak şimdiden belli oldu. Bir Eylül var bir de Mayıs, biri yazı bitirirken biri de kışı bitirirken üzerime çöken, varsın çöksün, daha uzun bir süre görünmeyeceğim, duyulmayacağım ve sevilmeyeceğim nasıl olsa... Hem şurda ne kaldı ki bitmesine, yolu yarıladık bile...

albatRoz

Ebda said...

Yazım

Bu ikinci kağıdı beğenmeyip yırtıp atışım. Ama ikinci değil yediğim vurgunlar. Yazım sen çok güzel ol diye yazıyorum... Yazım seni yazıyorum çünkü bana benzemeni istemiyorum. Yazım, sebebim, vurgunum.

Dünyadaki herkes için herhangi biriyim. Ama hiç bir kimse için dünyalara bedel olamadım. Olamadım. Ya benim sevgimde eksiklik vardı, ya onunkinde. Ya da ben, şu kahrolası kız mutluluğa fazlaydım. Hangisi diye düşünmeyeceğim artık. Neden gittik diye üzülmeyeceğim artık.

Yol olup uzamak isterdim sevdamın üzerine. Taş olsaydı sevdam, omzumlarımda taşımak isterdim. Gücümünde ötesinin gittiği yere kadar, götürmek isterdim sevdamı.

Sevdam taş olsa bile severdim onu. Sevdam taş olsa bile... Yitirdiğim sözler geliyor aklıma. Gene "yazım" ağır bastı...

Kutsadım vücudumu, güneşin tenime vurup, ağzımdan alevler çıkartan sıcaklığıyla...
Kutsadım beynimi, yağan yağmurun beni üşüten, tekrar tekrar sana sırılsıklam aşık eden damlalarıyla...
Kutsadım dilimi, yüreğimi ve seni...

Yıl 2000. Demek istediğim odur ki bu eski bir anı, eski bir yitiriş olmasına rağmen pek de değişmemiş yaşadıklarım. Ve hep beraber yaşayacaklarımız. Tükene tükene aşkın içine edeceğiz.
Yıl 2000. Herkezin ilk aşkı olmuştur. ;)
Aslında bütün aşklara ilk kez aşık olunmuştur.