Monday, October 30, 2006

Vira

Ya ben artık avlanmak istemiyorum yaaaa, hem artık burda avlanmakta yasak. Çok ciddiyim ikili ilişkilerde girilen avlanma – avlan durumlarından cok sıkıldım. Artık öğğğ geldi. Birden bire geliştiğinde hani aklında bir şey yokken, anlamadan beyninin değil de kalbinin merak ettiği acaba elleri nasıl,? Yada sevmeleri nasıl diye farkında olmadan düşündüğün hislerden bahsediyorum. Hani dokunulmaz adamların varlıklarından bahsediyorum. Ve bu dokunulmaz adamlar görülmezde üstelik ve duyulmazlarda. Yanakta bıraktıkları hissi organların bile senle paylaşmak istemez. Hani çekim alanına sızan virüslerden de olabilirler, seni yıkıp yakmak için sızmışlardır evine. Zaman dersin demi her zaman. Dokunulmaz adamların maskesini düşürende zaman değil miydi,? Öyleydi, ama hep öyle olmasın diye uyanmadık mı,? sabahları gece gördüğümüz inanılmaz kabuslardan. Yani hep iflas etmedik mi,? Ve iflah olmaz bir edayla tekrarlarını yaşamadık mı,?aşkın. Kim bilir kaç kere takıldık kahrolası çarkın bir kenarlarına. Yok yok şimdiden sonra ne yöne baktığımı göremezsiniz. İstemem üstüm kalsın, elimde olan bana yetecektir. Ve inkar edeceğim belki, ve çocuk ustalığıyla kaçacağım belki ama hayır bu sefer ben yakalanmayacağım. İflah olmam ben. İnandıklarım için savaşacağım. İnandıklarım için yaşayacağım. Neye inandığım kimseyi ilgilendirmez. Ne için savaştığımın da önemi yok. Ben artık bana inananlara anlatacağım öykülerimi, sevginin saf bir gülüşten ibaret olduğunun farkında olanlara gülümseyeceğim. Kucak kucak dolmayacağım belki, belki çok temkinli davranacağım ve nereye gittiğimi ben bile bilmeyeceğim ki bundan sanane. Ne var biliyor musun,? Döndüm sana baktım, geriye sardım filmi en başına gittim. O tanıştığımız günlere döndüm. Amma da salakmışım be, su katılmamış salakmışım, yada öyle davranmışım. Bilmem ;) Neyse Sana baktım demi baktım da ne gördüm biliyor musun,? Boşlukta minnacık debelenen bir nokta. Zavallı bir nokta. Başladığı her cümlenin katili bir nokta. Sonra diğer leşlerimi de serdim yanına, oldular mı? boşlukta üç nokta ... Anlamsız anlamsız dolaşacaksınız cümlelerden cümlelere ve hep en son siz hatıra geleceksiniz. Beni sevmediniz diye size kin tutacak değilim herhalde ama acınası bakışlarımı ve sözlerimi söylemeden bakmadan edemem biliyorsunuz. Kendi kendimi ben ele veririm, sen anlattıklarımı dinlersin, o kadar. Ve o kadar olan her kaba sığarsın. Dilimin fütursuz olduğunu bilirsin hatta çekindiğini de bilirim benden nasibini almaktan. Neyse bundan sonra kuracağım cümlelerde pek bir görevin de kalmadı bir düşünsene hanginize sıra gelecek... Aşık bir insanın acısını dindirmek için yapmayacağı şey yokmuş bunu bugün dört saatte okuyup-bitirdiğim kitaptan öğrendim. Kitapta diyordu ki; “Ömer ona aşık olduğu için gidip başkasıyla evlenmişti, Aslı da Ömer’e aşık olduğu için şimdi Sinan’la sevişecekti. Aşık insanların ızdıraplarını dindirmek için yapmayacakları şey yoktu belki de... Bu öyle bir fırtınaydı ki, insan umutla her sığınağa koşuyordu. Sizinle sevişen bir insanın aslında kiminle savaştığını bilemezdiniz. Sizi öperken kimi öldürmeye çalıştığını, sizi severken kimden nefret ettiğini tahmin bilemezdiniz.” Sizi bilmem ama ben kitap okumayı çok severim aslında hem de çok severim cidden. Ve herşeyi okuyabilirim. Gerekli/Gereksiz bilgiler ansiklopedisi olmamda bundan dolayıdır herhalde. Siz hiçbir roman kahramanına aşık oldunuz mu,? Ben olmuştum ve hala o kahramana aşığım. Kahramanımın adı Orhan. (Berrin Kaplan – Hak Etmediğim Kadar Yalnızım) Orhan tamda istediğim yani istekten öte hayallerimdeki gibi birisiydi ve ben kitabın sonu geldiğinde hüngür hüngür Orhannnnn diye ağladığımı hatırlar şu satırları yazarken de gözlerim dolar Orhan’ı özlerim. Birde Sirrus Black var o benim dost kahramanım onun sırası değil şimdi. Bugün güzel ve güneşli bir gündü Hem Cumhuriyet Bayramıydı anlı şanlı bir zaferdi hemde benim için bayram niteliğinde bir gündü. Nerde olduğum kimseyi ilgilendirmez. Gittim ve geldim. İşte yolculuğum sırasında bitti kitap ve bayılırım bir yolculuğa sığan kitaplara ;) Hem kitap gibi hatun olmak da vardır işim raconunda ;)) Okuduğum bir satır hafızama kazındı bende oradan baktım bıraktıklarıma. “Sen yer değiştirdikçe anlamlar kayıyor, iyiler kötüye, yanlışlar doğruya dönüşmeye başlıyordu. Aşağıdan baktığında büyük görünen şey yukarıdan baktığında küçülüveriyordu, oysa baktığın şey hep aynıydı.” (Hande Altaylı – Aşka Şeytan Karışır) Bu kitabın sonunda da Ömer denen kahramanın kahraman olmadığını ve şu an ilk uyuz olduğum dövesimin geldiği kitap karakteri olduğunu söyleyebilirim. Neden Orhanlar ölür be... Keşke Orhanlar ölmese. Duyar gibi oldum kes kes şamatayı demenizi. Durun durun daha bitmedi,! Cuma gecesi Ben, ayki, aplam çok mu güldük setbaşında ne. ;) Sanırsam o ördeğin dili çıktı diye güldüm, birde gülmek istediğim için güldüm.Güldüm işte iki tane ellilik efesin beni soytarıya çevirmesine güldüm. Yanaklarıma varana kadar uyuşmama güldüm, yatağa gömüldüğümde deliksiz uykuma güldüm. Ağlamamak için Güldüm işte. Ağlasam aylarca ağlayacak kadar bir çırpıda güldüm ve bundan sanane. Yılların bana yaradığı senin canını sıkan özgünlüğe ulaştırdığı için güldüm. Ve çok keyifliydi. Şimdi sokun bunu kafanıza özgürlük yoktur rahatlık vardır,!(Ortamda iki tane Muti birleşirse Ayki de yelkenleri indirecektir ;Pp) Ben çok özgürüm evet ama kendi hayal alemimde. Ve bu aralar rahatsız edilmek de en son istediğim şey. Siz deyin gene kaşınmış ben diyeyim artık takılmıyorum o mevzularda. Ya albatroz’ un dediği gibi ne sitem var ne sitemim ;) Yani adı sanı yok, takılıyorum abi kime ne,? Herkes böyle bilsin, herkes deyip de ardıma üç nokta olarak attığım ve tepeden baktığım evrenin sonsuzluğunda kendini ziftin peki sanan fazlalıklara. Kime ne bugün bayramı kimle kutladığıma? Hem ne var biliyor musun? –ki sanmam bilebileceğini bilseydin tepe taklak olurdu aşka dair bildiğin her şey. Yani ayaklarımla ezdiğim kaldırım taşlarından farkın kalmazdı iykide beni hiç sevmemişsin. Yani aşk için çılgına döndüğüm gecelerde sen beni sevdiğini söylerken iykide yalan demişsin. Yoksa ben nasıl kendime bu kadar güvenir ve bir o kadarda tehlikeli hala getirebilirdim ki? İyiki keyfim yerinde, iyiki anladı kalın kafam keyfin şu an hissettiğim öte bir şey olmadığını ve ötesini hep benim uydurduğunu. Uydurmaktan ne denli keyif aldığımı nasıl tarif edebilirim sana; uzun bir cadde üzerinde çivi topuklu siyah ayakkabılarımla geçerken altımda ezdiğim kaldırım taşından farksız değilsin. Neymiş miş miş, dinliyorum. Yaaa öyle uzatırlar adamı işte. ;) Burası Elalminda abicim burda benim keyfimin kahyası bir tek benim. Ve burası benim en huzurlu olduğum tek yer. Ne demiştim ben bundan sonra her kez hak ettiği değeri alacak değil mi? Değil mi? Demiştim bunu demi. Demi, demi demi. İşte şu aralar benim hangi yöne baktığım kimseyi ilgilendirmez . Nereye gideceğim benim bile umurumda değil. Ve biliyorsun her zaman korktum kendimden.

23;57
29,10,06

No comments: