Bütün köşeleri ben kaptım ve başladım anlatmaya...
O piti piti karemela sepeti terazi lastik jimlastik, biz size geldik pislendik, arabadan indik temizlendik, Lastik patladı, şöför atladı, içindeki yolcuların ödü patladı,,, böylemiydi ki, nasıldı ya unutmusum. Ama dur şeyi hatırlıyorum ip hoplama şekillerinden bir oyun vardi hani üçgen felam vardi ya orda söylediğimiz bir şarkı; Emma esesa esesada olivya ;) Ne demek olduğunu bilmiyorum çocukluğuma ait ;)
Gelelim buraya çocukluğumu bedenen bırakmış durumdayım ama hala gönlüm orda. Sokakta cocuklar top oynasın hemen bende bir pas beklerim ve çoğu plase denememin sonunda altımdaki topuklu ayakkabılarla kayıp kaseyi dağıtmışımdır.;))) Olsun bu bile çok eğlenceli. Yaşın yirmialtıya adım atması demek ip hoplayamayacağım anlamına gelmeski. Hem boyum uzun olduğundan (yani bebelerden) ben boyunlardan bile rahatlıkla hoplayabiliyorum ;)
Anlatıyorum tamam tamam...
Atlattığım üç tane kaza sonucu, boyunda oluşan iki fıtık sahibi oldum ve bir ay o boyunluğu hiç çıkarmadan kullandım. Şu an durumum çok iyi kumama da (yastığa) alıştım boynumdaki düzleşme iyileşirmiş. Hım birde yüzecekmişim, olur yaparım.;))) Sonra stres yok. Hadi ordan hayata baksana kimin kime tahammülü var, inanınki yok. Araba stop etti arkamdaki şerefsizin adiliği yüzünden panikle kaldıramadım dı arabayı. Yani bu adam beklesede bende inmesem o arabadan demi. Neyse bu eski bir olay şimdilerde öyle sorunlarım olmuyor ;) Ama hakkatten hangi doktora ne icin gittiysem Esen stres yok,!! dedi bende neremle dinliyorsam bu doktorları tansiyondan gözümdeki damarı kanatcak kadar neye sinir yapıyorsam çüş bana çüş. Ne desen boş bana. Neyle avunur insan bilmediğim için atıyorum kendimi ateşe... Herkez hayatı farklı algılar ve farklı öğrenir. Kimisi dener kimisi denenmişten sonuç çıkartır. Kimisi diğerinden daha korkaktır ve tecrübesizdir. Kimisi önündeki otlarla beslenmeyi tercih ederken kimisize daha yüksekteki otlara sıçramayı başarmıştır. Hayat işte. Çeşit çeşidiz görünürde aslında iki çeşidiz. Ben mi hangisindenim; herhalde bana böyle bir soru sormazdı herhangi birisi ;) Ben hep arkadaşlarıma dersi "ben" anlatırsam öğrendim. Hayatı yaşamayıda, anlatmayıda sevdim. Ben gözü kara olanlardanım. Kaybetmekten korkmayanlardanım. Ve denemekten yılmayanlardanım. Ve anlatanlardanım yaza yaza anlatanlardanım. Ki bir huyumda var benim konuşmayı çok severim. Ablama göre konuşmak için uykudan uyanıyorum ;) Bekir'in deyimine göre Esen konuşmaya başlasın fikrini değiştirirsin ;)))) Hani bir laf vardır ya konuştukların, anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır diye. Şöyle tercüme edeyim sizi susturacak insanlarla karşılaşmamanızı temenni ederim. Yaşarken beynin ölmesi beter bir durumdu tecrübeyle sabitledim ;) Siz bana söyleyin ben denerim ;) Gittiğim bir ortamda en ilginç yemeği test etmek istemem, bilmediğim bir kokteyli tatmak istemem hep hepsi içimden geliyor. Ve merak çoğu aptalın deyimine göre kötü bir şeymiş. Hayır efendim bence fevkalade birşey. Merak ettiğin derecede algıların açık oluyor ve öğreniyorsun.
Geri dönüş yapalım gene...
Halen fabrikadayım ve uyuzlandım artık. Kırksekiz kiloyum ama aynaya baktığımda kendime koca götlü dobişko gibi gözüküyorum. Bu noktada kafayı yedim. Şimdi ben kendime morlu pembeli spor ayakkabı aldım. Hatta Davide,Poulo,Francesko ve ben beraber aldık ;) Sonraki hafta Serapcım bizde misafir kaldı. Çok hoş bir hafta sonuydu zaten. Kankamda Algel-A yı izledik Fransız filmiydi ve buna rağmen izledim ;)) İşte pazar günü havada güzel yürüye yürüye alışverişe gitces. Yolda ben serapı fotoluyorum ;)) Haydi gittik aldık onada beim ayakkabımınaynısından. Sonra heryerde indirim de indirim. Napcam ziftin pekini yaptım tabi gene. Evet Alışveriş yaptım nulcak yani ;) girdik SevenHill e, anam kotlarını hiç beğenmedim. Ben şahsen üç parça eşya aldım üçüde SevenHill Kids bölümünden. Yaşım yirmialtı olmuş olabilir amma velakin onaltılık genç kız eteğinin beli belime bol geliyor. Serapın bu duruma getirdiği yorum şahane üzülme sen o etek iri genç kızlar için ahahahaha ;) Canım kızım benim...
Fabrikada günler sapıtmış durumda iş bitmiyor. Artık gözümdede kıllandı durum. Ve fenalardayım. Gene yirmi lira zam alacaz ya onun için kastırıp duruyoruz ;) ahahahha. Neyse sabret kızım Esen sabret önünde tam bir senen var. Bu noktada da susuyorum. Evet bir kaç teklif daha var doğru.(Yanlış anlaşılmasın iş aramıyorum onlar beni buluyorlar, bu bir insan için şahane bir duygu, ben birşeyler olmuşum diyorum kendi kendime ama ne olduğumu çözemedim daha) Ama az bekleyin dostlar...
Evdeki bilgisayarı hani Microsoft XP seminerinden kazandığım o bilgisayarı Aykinin de yardımıyla sattım. Parayıda yedim ;Pp Şimdi dizüstü bilgisayar almaya karar verdim. Niyetim bu ay sonuna kadar almaktı ama sanırsam Şubatın ortasını bulacak. Kafamda iki tane model var. İkiside benzer özelliklere sahip ve fiyatları aynı ama henüz hangisini alacağıma karar vermedim. Toshiba A100-906 yada HP Pavilion DV6185EA . Aldığım zaman seslenirim. Gelir buraya özencik yaparım size ;)
Sonra cumartesi gününü anlatmak istiyorum size. Fabrikadan çıktık, Abdullah ve ben Carrefour' un kafe katına gittik. (Bakmayın tabikide Fransız mallarını almıyorum) Herşey iyi güzel yedik içtik bana mont baktık felan pişman dolaştık işte. Keyifli bir sohbetti. Anlayış kartelası geniş insanları hep takdir etmiş ve onlarla beraber bulunmaktan hep çok zevk almışımdır. Abdullahda bu adamlardan birisi. Seni bakışlarından ötürü, sözlerinden ötürü yargılamayacak bir insan. Yanlız coğu zaman lafı gediğine oturttuğuna şahit oldum. İzlemesi keyifliydi ;) Neyse bizim işimiz bitti içerde bir çıktık ki dışarıya anam nasıl yağmur yağıyor bende o gün hava iyi diye palto felam giymemişim bir incecik ceketimsi üstümde o kadar. Abdullah karacabeye dönecek bende eve dönecem. Benim burdan eve otobüs felam yok yani, ya taksiye binecen ya yürüyecen. Tabikide yürüdüm. Onbir dakika bile sürmedi yol. ;) O kadar uzun attımki adımlarımı... Çok keyif aldım yürüyüşten. Uzun uzun attım adımlarımı ve önüme bakmadım dimdik karşıma baktım sadece. Öyle bir andıki yürüyordum önümdeki çukurlara düşe kalka, ıslanmış olmam ve yağmurun soğukluğu önemli değildi. Sadece ileriye bakıyordum. Ayağıma takılan hiç bir şey engel olamıyordu. Ve engel olamıyordu yoldan geçen arabaların beni ıslatması. Ve pislenmiyordum onların attığı çamurla. Dedimki kızım Esen eğer bu yolda yürümeyi sen seçtiysen arabaların seni ıslatmasını da peşinen kabul etmişsin demektir. İşte özet niteliğinde bir cümle oldu. Mızmızlanmanın manası yok. Önümdekilerle yetinen bir insan olmadığım için hedefe varana kadar ıslanmak benim borcum. Ne diye mızmızlanacam. Ben seçtim bu hayatı. Hiç de pişman değilim. Daha zorlarını bile üzerimde test edebilirsiniz büyük bir ustalıkla alt edebilirim. Yirmi altı senede öğrendiğim tek bir şey var oda büyük konuşmamak. Ciddi ciddi diyorum yani büyük konuştuğumu düşünmeyin. Eğer yatağa girdiğinde gözlerini kapatıp hayal edebildiğin bir şey varsa onu gözlerini açtığındada denemelisin emin ol yapabilirsin. Gözlerini kapattığında sahnede onlarca insanın alkışladığı sanatçıysan denemelisin bunu, yada direksiyon başında fevkalade gidiyorsan emin ol sen bu işide yaptın demektir. Kaybedecek hiç birşeyimiz yok. Bu beden, ruh ve edindiğimiz maddeler bizim değiller. Şu "an" dan fazlasını kaybedemezsin... Ve "an" dediğim şey bir ömrün yanında şaka gibi gözüküyor değilmi ;) Önemli olan düşüp kalkıp, tekrar tekrar denemekti, tecrübe etmekti ve kazanmaktı demenizi (emeliniz, hayaliniz her ne ise) can-ı gönülden isterim.
Bir ömür kalemle bile çizilebilir basitlikte ve kısa aslında. Çünkü doymadığımız için aslında her şey için erken. Ayrılmak için erken, sevmek için erken, bissürü bahane. Vazgeçemediğimiz için erken. Alıştırmalı insan kendini tek başınalığa. Elbette yanlızlık insana göre değil ama alışmalı bir gün o evden çekip gitme fikrine. Alıştırmalı bu düşünceye beynini. Ve sevmeli, bütün gücü ve kuvvetiyle sevmeli. Sevmek; herkez kullanıyor demi bu kelimeyi, hani herkez seviyor değilmi. Söylediğiniz yalanlar hayatınız olmasın dostlar,,,! Sevin ve söyleyin. Sevmek aslında öyle zorki. Gözlerinizin içine baka baka Seni Seviyorum dediklerinde bakın o adama/kadına Sonrada sorun kendinize kendini seviyormu bu mahlukat,? Bakın çevresine ne kadar dostu var,? Bakın bakalım bu Size söylediği ifadenin kanıtı olacaktır emin olun. Aldanmayın.
Ömür nefreti dakikalara sığdıracak kadar uzun değil. Sevmek en zoru. Affetmek ise erdemin kırbacı. Affedin sizi üzünleri. Affedin ve gitsinler. Aşık olduğu için sevinin, inşallah deyin. Allah deyin. Ben öyle dedim. Sakın polyannacılık oynadığım düşünülmesin daha ilk okulda astım ve boğdum ben o karakteri bana ters geldiği için. Bu benim diniminde bana öğrettiği birşey. Reddedemiyorum o kadar. Allah beni affederken her ona kucak açtığımda ben onun yarattığı ben nasıl olurda kalp kırgınlığımı, gönül aldatmasını affetmem. Olmaz öyle birşey. Dostlar sevin, sevin ve söyleyin. Sevdiklerinize bakarken gözleriniz kör olana kadar sevin... İçinizden sizden gizli hazineler var, ben yıllar önce keşfettim bu çağlayanları. Asla vazgeçmeyin. Asla bırakmayın tuttuğunuz elleri. Ve asla kalp kırmayın,,! Kibirden uzak durun. Sokmayın yaşantınıza kibirli insanları. Alçak gönüllü olmak bir umman kadar büyük olmakla eş değer. Ben öyle biliyorum. Ve bana inanın hissettiğim ve test ettiğimden ötesini bahsetmiyorum size. Hislerimden ve samimiyetimden emin olabilirsiniz. Kibir Allah'ın bir Kul'una vereceği en büyük sakatlık bana göre. Çünkü kibirli insanın ne uzanacak kolu vardır, ne adım atacak ayağı, ne görecek gözü ne de duyacak kulağı vardır. Kibirli insanın ruhu sakattır. İşte en fecisi. Yaşantım öyle kıymetliki kibirli insanlara vakit ayıracak kadar evliya değilim ;)))
Sonrasında dün akşam telefonum çaldı. Telefonun ucundaki ses çokda özlemiştim.(Gerçi İtalya danda arayıp sordu beni) Sevgili Davide. Baş ağrıma aldırmadan koşa koşa çıktım dışarı. Ooooo bütün en ahalisi evde kocaman kucakladılar beni. Neydi o pirinçli mantarlı yemeğin adı unuttum ama pirinci hiç sevmesemde misafirlik yeri diye yedim işte ;) Sonra Francesko gelirken neden kurabiye getirmediğimi sordu ;) (Buda demek oluyor ki çok lezzetli yapıyorum kurabiyeleri) Hafta sonu mutfakta olacam ;)) Neyse ben çok sevindim. Davide elinde bir poşetle geldi. Açmam için bekliyorlar. Ihımmm açtım ve bir defter çıktı. Evet bir diğer poşet şahane bir kalem. Ve iliştirilmiş bir not. Çok sevindim. Bu defter ve kalemle güzel yazılar yazmam için hediyeymiş. Düşünsenize en keyif aldığım şey yazı yazmak ve bir can parçası gibi bir adam ona çevirip anlatabildiğim kadarını (Malesef ortak dilimiz şu an için İngilizce ben İtalyancayı yeni yeni öğrendiğim için oda Türkçeyi çat pat öğrenebildiği için durum böyle) beğenmiş hatta anlamışmı çevirdiklerimi bilmiyorum ama gözlerimin ışıltısına hayranlığını beni daha çok yazmaya teşfik ederek belirtmiş ve de demişki (anladığım kadarıyla) kariyerinin en üst piramidine çıkman dileklerimle güzel bayan... ;) Hayat anlayışınla benimde yenilenmeme sebep olduğun için binlerce kez teşekkürler Davide.
Davide;
E' molto gentile, Grazie di tutto.
Arrivederci Amici.
Ciao.
30,01,07
14;11
No comments:
Post a Comment