Wednesday, January 31, 2007
Anlatmaca,
O piti piti karemela sepeti terazi lastik jimlastik, biz size geldik pislendik, arabadan indik temizlendik, Lastik patladı, şöför atladı, içindeki yolcuların ödü patladı,,, böylemiydi ki, nasıldı ya unutmusum. Ama dur şeyi hatırlıyorum ip hoplama şekillerinden bir oyun vardi hani üçgen felam vardi ya orda söylediğimiz bir şarkı; Emma esesa esesada olivya ;) Ne demek olduğunu bilmiyorum çocukluğuma ait ;)
Gelelim buraya çocukluğumu bedenen bırakmış durumdayım ama hala gönlüm orda. Sokakta cocuklar top oynasın hemen bende bir pas beklerim ve çoğu plase denememin sonunda altımdaki topuklu ayakkabılarla kayıp kaseyi dağıtmışımdır.;))) Olsun bu bile çok eğlenceli. Yaşın yirmialtıya adım atması demek ip hoplayamayacağım anlamına gelmeski. Hem boyum uzun olduğundan (yani bebelerden) ben boyunlardan bile rahatlıkla hoplayabiliyorum ;)
Anlatıyorum tamam tamam...
Atlattığım üç tane kaza sonucu, boyunda oluşan iki fıtık sahibi oldum ve bir ay o boyunluğu hiç çıkarmadan kullandım. Şu an durumum çok iyi kumama da (yastığa) alıştım boynumdaki düzleşme iyileşirmiş. Hım birde yüzecekmişim, olur yaparım.;))) Sonra stres yok. Hadi ordan hayata baksana kimin kime tahammülü var, inanınki yok. Araba stop etti arkamdaki şerefsizin adiliği yüzünden panikle kaldıramadım dı arabayı. Yani bu adam beklesede bende inmesem o arabadan demi. Neyse bu eski bir olay şimdilerde öyle sorunlarım olmuyor ;) Ama hakkatten hangi doktora ne icin gittiysem Esen stres yok,!! dedi bende neremle dinliyorsam bu doktorları tansiyondan gözümdeki damarı kanatcak kadar neye sinir yapıyorsam çüş bana çüş. Ne desen boş bana. Neyle avunur insan bilmediğim için atıyorum kendimi ateşe... Herkez hayatı farklı algılar ve farklı öğrenir. Kimisi dener kimisi denenmişten sonuç çıkartır. Kimisi diğerinden daha korkaktır ve tecrübesizdir. Kimisi önündeki otlarla beslenmeyi tercih ederken kimisize daha yüksekteki otlara sıçramayı başarmıştır. Hayat işte. Çeşit çeşidiz görünürde aslında iki çeşidiz. Ben mi hangisindenim; herhalde bana böyle bir soru sormazdı herhangi birisi ;) Ben hep arkadaşlarıma dersi "ben" anlatırsam öğrendim. Hayatı yaşamayıda, anlatmayıda sevdim. Ben gözü kara olanlardanım. Kaybetmekten korkmayanlardanım. Ve denemekten yılmayanlardanım. Ve anlatanlardanım yaza yaza anlatanlardanım. Ki bir huyumda var benim konuşmayı çok severim. Ablama göre konuşmak için uykudan uyanıyorum ;) Bekir'in deyimine göre Esen konuşmaya başlasın fikrini değiştirirsin ;)))) Hani bir laf vardır ya konuştukların, anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır diye. Şöyle tercüme edeyim sizi susturacak insanlarla karşılaşmamanızı temenni ederim. Yaşarken beynin ölmesi beter bir durumdu tecrübeyle sabitledim ;) Siz bana söyleyin ben denerim ;) Gittiğim bir ortamda en ilginç yemeği test etmek istemem, bilmediğim bir kokteyli tatmak istemem hep hepsi içimden geliyor. Ve merak çoğu aptalın deyimine göre kötü bir şeymiş. Hayır efendim bence fevkalade birşey. Merak ettiğin derecede algıların açık oluyor ve öğreniyorsun.
Geri dönüş yapalım gene...
Halen fabrikadayım ve uyuzlandım artık. Kırksekiz kiloyum ama aynaya baktığımda kendime koca götlü dobişko gibi gözüküyorum. Bu noktada kafayı yedim. Şimdi ben kendime morlu pembeli spor ayakkabı aldım. Hatta Davide,Poulo,Francesko ve ben beraber aldık ;) Sonraki hafta Serapcım bizde misafir kaldı. Çok hoş bir hafta sonuydu zaten. Kankamda Algel-A yı izledik Fransız filmiydi ve buna rağmen izledim ;)) İşte pazar günü havada güzel yürüye yürüye alışverişe gitces. Yolda ben serapı fotoluyorum ;)) Haydi gittik aldık onada beim ayakkabımınaynısından. Sonra heryerde indirim de indirim. Napcam ziftin pekini yaptım tabi gene. Evet Alışveriş yaptım nulcak yani ;) girdik SevenHill e, anam kotlarını hiç beğenmedim. Ben şahsen üç parça eşya aldım üçüde SevenHill Kids bölümünden. Yaşım yirmialtı olmuş olabilir amma velakin onaltılık genç kız eteğinin beli belime bol geliyor. Serapın bu duruma getirdiği yorum şahane üzülme sen o etek iri genç kızlar için ahahahaha ;) Canım kızım benim...
Fabrikada günler sapıtmış durumda iş bitmiyor. Artık gözümdede kıllandı durum. Ve fenalardayım. Gene yirmi lira zam alacaz ya onun için kastırıp duruyoruz ;) ahahahha. Neyse sabret kızım Esen sabret önünde tam bir senen var. Bu noktada da susuyorum. Evet bir kaç teklif daha var doğru.(Yanlış anlaşılmasın iş aramıyorum onlar beni buluyorlar, bu bir insan için şahane bir duygu, ben birşeyler olmuşum diyorum kendi kendime ama ne olduğumu çözemedim daha) Ama az bekleyin dostlar...
Evdeki bilgisayarı hani Microsoft XP seminerinden kazandığım o bilgisayarı Aykinin de yardımıyla sattım. Parayıda yedim ;Pp Şimdi dizüstü bilgisayar almaya karar verdim. Niyetim bu ay sonuna kadar almaktı ama sanırsam Şubatın ortasını bulacak. Kafamda iki tane model var. İkiside benzer özelliklere sahip ve fiyatları aynı ama henüz hangisini alacağıma karar vermedim. Toshiba A100-906 yada HP Pavilion DV6185EA . Aldığım zaman seslenirim. Gelir buraya özencik yaparım size ;)
Sonra cumartesi gününü anlatmak istiyorum size. Fabrikadan çıktık, Abdullah ve ben Carrefour' un kafe katına gittik. (Bakmayın tabikide Fransız mallarını almıyorum) Herşey iyi güzel yedik içtik bana mont baktık felan pişman dolaştık işte. Keyifli bir sohbetti. Anlayış kartelası geniş insanları hep takdir etmiş ve onlarla beraber bulunmaktan hep çok zevk almışımdır. Abdullahda bu adamlardan birisi. Seni bakışlarından ötürü, sözlerinden ötürü yargılamayacak bir insan. Yanlız coğu zaman lafı gediğine oturttuğuna şahit oldum. İzlemesi keyifliydi ;) Neyse bizim işimiz bitti içerde bir çıktık ki dışarıya anam nasıl yağmur yağıyor bende o gün hava iyi diye palto felam giymemişim bir incecik ceketimsi üstümde o kadar. Abdullah karacabeye dönecek bende eve dönecem. Benim burdan eve otobüs felam yok yani, ya taksiye binecen ya yürüyecen. Tabikide yürüdüm. Onbir dakika bile sürmedi yol. ;) O kadar uzun attımki adımlarımı... Çok keyif aldım yürüyüşten. Uzun uzun attım adımlarımı ve önüme bakmadım dimdik karşıma baktım sadece. Öyle bir andıki yürüyordum önümdeki çukurlara düşe kalka, ıslanmış olmam ve yağmurun soğukluğu önemli değildi. Sadece ileriye bakıyordum. Ayağıma takılan hiç bir şey engel olamıyordu. Ve engel olamıyordu yoldan geçen arabaların beni ıslatması. Ve pislenmiyordum onların attığı çamurla. Dedimki kızım Esen eğer bu yolda yürümeyi sen seçtiysen arabaların seni ıslatmasını da peşinen kabul etmişsin demektir. İşte özet niteliğinde bir cümle oldu. Mızmızlanmanın manası yok. Önümdekilerle yetinen bir insan olmadığım için hedefe varana kadar ıslanmak benim borcum. Ne diye mızmızlanacam. Ben seçtim bu hayatı. Hiç de pişman değilim. Daha zorlarını bile üzerimde test edebilirsiniz büyük bir ustalıkla alt edebilirim. Yirmi altı senede öğrendiğim tek bir şey var oda büyük konuşmamak. Ciddi ciddi diyorum yani büyük konuştuğumu düşünmeyin. Eğer yatağa girdiğinde gözlerini kapatıp hayal edebildiğin bir şey varsa onu gözlerini açtığındada denemelisin emin ol yapabilirsin. Gözlerini kapattığında sahnede onlarca insanın alkışladığı sanatçıysan denemelisin bunu, yada direksiyon başında fevkalade gidiyorsan emin ol sen bu işide yaptın demektir. Kaybedecek hiç birşeyimiz yok. Bu beden, ruh ve edindiğimiz maddeler bizim değiller. Şu "an" dan fazlasını kaybedemezsin... Ve "an" dediğim şey bir ömrün yanında şaka gibi gözüküyor değilmi ;) Önemli olan düşüp kalkıp, tekrar tekrar denemekti, tecrübe etmekti ve kazanmaktı demenizi (emeliniz, hayaliniz her ne ise) can-ı gönülden isterim.
Bir ömür kalemle bile çizilebilir basitlikte ve kısa aslında. Çünkü doymadığımız için aslında her şey için erken. Ayrılmak için erken, sevmek için erken, bissürü bahane. Vazgeçemediğimiz için erken. Alıştırmalı insan kendini tek başınalığa. Elbette yanlızlık insana göre değil ama alışmalı bir gün o evden çekip gitme fikrine. Alıştırmalı bu düşünceye beynini. Ve sevmeli, bütün gücü ve kuvvetiyle sevmeli. Sevmek; herkez kullanıyor demi bu kelimeyi, hani herkez seviyor değilmi. Söylediğiniz yalanlar hayatınız olmasın dostlar,,,! Sevin ve söyleyin. Sevmek aslında öyle zorki. Gözlerinizin içine baka baka Seni Seviyorum dediklerinde bakın o adama/kadına Sonrada sorun kendinize kendini seviyormu bu mahlukat,? Bakın çevresine ne kadar dostu var,? Bakın bakalım bu Size söylediği ifadenin kanıtı olacaktır emin olun. Aldanmayın.
Ömür nefreti dakikalara sığdıracak kadar uzun değil. Sevmek en zoru. Affetmek ise erdemin kırbacı. Affedin sizi üzünleri. Affedin ve gitsinler. Aşık olduğu için sevinin, inşallah deyin. Allah deyin. Ben öyle dedim. Sakın polyannacılık oynadığım düşünülmesin daha ilk okulda astım ve boğdum ben o karakteri bana ters geldiği için. Bu benim diniminde bana öğrettiği birşey. Reddedemiyorum o kadar. Allah beni affederken her ona kucak açtığımda ben onun yarattığı ben nasıl olurda kalp kırgınlığımı, gönül aldatmasını affetmem. Olmaz öyle birşey. Dostlar sevin, sevin ve söyleyin. Sevdiklerinize bakarken gözleriniz kör olana kadar sevin... İçinizden sizden gizli hazineler var, ben yıllar önce keşfettim bu çağlayanları. Asla vazgeçmeyin. Asla bırakmayın tuttuğunuz elleri. Ve asla kalp kırmayın,,! Kibirden uzak durun. Sokmayın yaşantınıza kibirli insanları. Alçak gönüllü olmak bir umman kadar büyük olmakla eş değer. Ben öyle biliyorum. Ve bana inanın hissettiğim ve test ettiğimden ötesini bahsetmiyorum size. Hislerimden ve samimiyetimden emin olabilirsiniz. Kibir Allah'ın bir Kul'una vereceği en büyük sakatlık bana göre. Çünkü kibirli insanın ne uzanacak kolu vardır, ne adım atacak ayağı, ne görecek gözü ne de duyacak kulağı vardır. Kibirli insanın ruhu sakattır. İşte en fecisi. Yaşantım öyle kıymetliki kibirli insanlara vakit ayıracak kadar evliya değilim ;)))
Sonrasında dün akşam telefonum çaldı. Telefonun ucundaki ses çokda özlemiştim.(Gerçi İtalya danda arayıp sordu beni) Sevgili Davide. Baş ağrıma aldırmadan koşa koşa çıktım dışarı. Ooooo bütün en ahalisi evde kocaman kucakladılar beni. Neydi o pirinçli mantarlı yemeğin adı unuttum ama pirinci hiç sevmesemde misafirlik yeri diye yedim işte ;) Sonra Francesko gelirken neden kurabiye getirmediğimi sordu ;) (Buda demek oluyor ki çok lezzetli yapıyorum kurabiyeleri) Hafta sonu mutfakta olacam ;)) Neyse ben çok sevindim. Davide elinde bir poşetle geldi. Açmam için bekliyorlar. Ihımmm açtım ve bir defter çıktı. Evet bir diğer poşet şahane bir kalem. Ve iliştirilmiş bir not. Çok sevindim. Bu defter ve kalemle güzel yazılar yazmam için hediyeymiş. Düşünsenize en keyif aldığım şey yazı yazmak ve bir can parçası gibi bir adam ona çevirip anlatabildiğim kadarını (Malesef ortak dilimiz şu an için İngilizce ben İtalyancayı yeni yeni öğrendiğim için oda Türkçeyi çat pat öğrenebildiği için durum böyle) beğenmiş hatta anlamışmı çevirdiklerimi bilmiyorum ama gözlerimin ışıltısına hayranlığını beni daha çok yazmaya teşfik ederek belirtmiş ve de demişki (anladığım kadarıyla) kariyerinin en üst piramidine çıkman dileklerimle güzel bayan... ;) Hayat anlayışınla benimde yenilenmeme sebep olduğun için binlerce kez teşekkürler Davide.
Davide;
E' molto gentile, Grazie di tutto.
Arrivederci Amici.
Ciao.
30,01,07
14;11
Doğru Olan
Bazen doğmak,,,"
Hangisinin doğru olduğunu:
Öldüğümüz zaman anlayacağız,,!
25,01,07
17;58
Mutlak Değerler
yazıyorum satırlarımı,,,
Mutlak mutsuzluğun
sınırları çizildi artık.
Soğuk dünya kımıldamıyor
Güneş öteki kıyıya geçti.
Yapraklarla saklanıyorlar
İlk gün gibi.
Gözlerim geç açıldı
Bakışlarım dokundu tanıklara.
Anlattım:
Bu "an" 'ın dönüşü olmadığını.
Nehir titredi
Ve
Yapraklar döküldü.
Beklenen bilinmeyene geldik
Çırıl çıplak.
......
Ve gene,
Yazarken konuştum seninle,,,
23,01,07
00;42
Monday, January 22, 2007
Fuzuli' den,,,
Vasl kim ar anda hicran ihtimali n'eylerem
[Kavuşma zevki, ayrılma korkusundan gelen üzüntüye değmez. İçinde ayrılma olasılığı bulunan kavuşmayı n'eyleyim?]
Fuzuli
-----
Demen kim adli yok ya zulmi çok her hal ile olsa
Gönül tahtına andan gayri sultan olmasun yarab
[Demeyin ki adaleti yok, ya da acımasızlığı çok. Ne olursa olsun,
Gönül tahtına ondan başka sultan olmasın Tanrım!]
Fuzuli
Affet
Başlarsam bitiririm diye
Hiç başlamadım sana
Tutsaklığı ben yaşamak isterken
Affet.
Sana yaşattım.
Ne geleceğim,
Ne de gideceğim...
Çekici olan kavuşmak değildi,
Ömrün "an" gibi hatırda kalan nefeslerinde.
Ayrık otlardan bile bitmemdi.
Affet,,!
22,01,07
10;12
Kurşun Gibi,
"Kalp unutmazsa
Göz benzerini bulup,
Sevdiğini sanar,,!"
Unuttuğunu düşündüğün
Belki; domatesin kaç kuruş olduğudur.
Ömrüme, salça olmuş hayatın değil.
Sevmekle, sevdiğini sanmak aynı şeydir.
Bir noktadan sıkılan kurşun gibi...
22,01,07
08;10
Kimmiyim,?
Soruları soran
Yanıtlarını uyduran
Yazdığı en aptal öyküde bile kendini kaybeden
Kendine Muti
Bir başlangıç
Ve
Bir Son'um ben.
İki kelimeyim (Başlangıç ve Son)
Geçiciyim (En önemli özelliğimde bu)
Bir "an" kadar mucizeyim bir ömrün yanında (Heşeyin geçip gittiğini düşündüğünde)
Yaşayan bir sanatçıyım,
Bu yüzden tanımıyorsunuz beni,,!
;))
22,01,07
00;57
Ateş Oldum,,,
-Hiç aramadı dedim.
-Aşık olmuştur dediler,
Gözlerim doldu.
Aşık olduysa "Helal Olsun" dedim.-
Ne olduğunu bilmekle
Ne aradığını bulmak;
kimin kaybettiğini gösterir.
Anlattım:
Dinlediler.
Keskin kalemi olan,
Tüfeğin ucundaki mermi,
Çoğu zaman süngü bendim.
Dokunanın kalbinde ve beyninde iz bırakan "kırmızı"
Güneşin yüzünde parladığı en güzel "an"
Bendim...
Kırmızı bir siyahtım gözlerimle bakarken evrene,
Sarsılmaz duruşuma pervane olan sendin.
Ben hep ateş oldum be anam,
Ya sen;
Ha birsin ha hiç,,,
22,01,07
00;39
Friday, January 19, 2007
Yağmurdan Sonra Gelen Toprağın Kokusu
Hayranım tıpki hayran olduğum gibi sana
Yağmurdan sonra gelen toprağın kokusunda
Ne tuhaf sen varsın sanki hemen yanımda
Yağmurdan sonra gelen toprağın kokusuna
Aşığım tıpkı aşık olduğum gibi sana
Yağmurdan sonra gelen toprağın kokusunda
Buluşuruz seninle sanki başka diyarda
Çiselerken yağmurlar, gülüşür tüm yapraklar
Çiçekler fısıldaşır, oynaşır tomurcuklar
İşte bende böyleyim, canlanırım yeniden
Seninle ben.
Sertab ERENER / Yağmurdan Sonra Gelen Toprağın Kokusu - TURUNCU
*Çok severek dinlerim*
Özlem
Kifayetsiz yaşamımdan açılan,
dar pencerelerden görüyorum rüyalarımı artık.
Ve, öyle çok özledim ki seni,
koklaya koklaya buluyorum yolumu.
Atlasam,
Denizin tuzuna karışırım.
Atsam,
Ölürüm.
Esen MUTİ
Ebda
04,01,07 / 08;37
"Kapkara Baktım, Oluk Oluk Kanattım,,!"
Çırılçıplak oturdum yatağın en köşesine. Gözlerimi sevdiğim yatak odamın reyhan rengi duvarlarına diktim, baktım baktım. Takvim hala ikibindört eylül' ü gösteriyordu, ayağa kalktım parkelerin üzerinde karafatmalarla dans ede ede gittim önce bir sigara sonrada sonrada yerdeki koca siyah mumu yaktım, ışığı kapattım ve siyah saten çarşaflarını yeni aldığım yatağıma uzandım. Araladığım dudaklarımın kenarına sıkıştırdığım sigara öyle güzel dans ediyordu ki. Bir nefes bir dans, bir nefes bir dans.
Günlerde gecelerce sevişmelerimizi seyrettim duvarda, ateşle dumanın dansı gibi. Bir seni yakardım, bir beni yakardım. Ateş ateş sevişmelerimizi, yatağa uzanan o incecik bedenimin ellerinin arasında kaydığı, dudaklarının bulmuş bir kahin gibi üzerimde usuldadığı geceleri özledim.
Halbuki daha saçlarım göğüslerimi bile örtmüyor ama en üryan düşleri ben görüyorum. Adi bakışlarım üzerimde doğruldum yataktan aynaya doğru ilerledim. Baktım ve bizi gördüm. Odada çığlıklarımızı duydum. Reyhan rengi duvarları gördüm gene.
Acımadım ne sana nede bana. Bir sigara daha yaktım, mutfağa doğru ilerledim. Tezgahın üzerindeki içki şişelerine takıldı gözüm. ne halde olduğumun ne zamandır çırılçıplak seni beklediğimin takvimi gibiydiler. Temiz bir kadeh evet alt raftaki şarap.İlerledim siyah satenlerin üzerine oturdum gene, sırtımıda yastıklarla destekledim. Bir kadeh, bir kadeh daha. Gözlerimi kapadım. Güneşle beraber uyanmalarımızı izledim. En sevdiğin film gibiydim. Uyurken ifadelerimi izlediğini benle beraber gülümsediğini gördüm. En sevdiğin film gibiydim. O filmin başrol oyuncusu ve sen filmin en pahalı afişi üzerinde uyuyordun. Ne de şanşlıydın, sevdiğindim. Taparcasına sevdiğin tek hayat, tek kadın bendim. Güneş gözlerime vurduğunda gördüm hepsini. Dudaklarımda dudaklarının usultusuyla uyandığım yazın en sıcağı mevsimlere inat terinle yıkanıyorum her an...
Bir güneş gördüm, öpücüğü eksikti. Ve titreye titreye kasılıyordum. Gözlerimi açtım sabah olmuş ve bedenimi titreten senin bedenin değildi. Ellerinin arasında kasılmamıştım. Soğuk artık çok soğuktu. Zaten artık neye sarılsam hep üşüyordum. Hep kasıla kasıla üşüyordum.
Bir sigara sıkıştırdım dudaklarımın o en sivri köşesine. Siyah çarşafa dolandım ve ilerledim. Hiç bitmiyecek muma üfledim. Perdeleri araladım ve balkona çıktım. Garip bir ürpertiyle gerindim balkonda.
Bütün odaları dolaştım camları açtım. Bir nefes ve bir duman. Bütün şişeleri doldurdum poşetlere, kül tutmuş küllükleri, sigara izmaritlerini, hepsini topladım. Yatak odama ileriedim ve takvimi bugüne getirdim. Aynaya baktım, çarşafı döktüm üzerimden. Bembeyaz giyindim. Omuzlarıma inen saçlarımı tokaladım. Boynumun inceliğini sergilermişçesine topuz yaptım tepemde. Bakmaya doyamadığın gözlerimin en sivri ve en büyük bakışlarına sürmeledim siyah kalemimi. Baktığımda hayatı hissettiğin gözlerimin sınırlarını çizdim. Baktığımın sonunu getirebilecek bakışlarımı taktım üstüme ve konuştuğumda kan akıttığım dudaklarımı araladım en sevdiğim kırmızı rujumu sürdüm. Bir ileri bir geri evet şimdi daha doldun ve belirgin. Biraz allık, evet elmacık kemikleri. Ahh bunları çok beğeniyorum. Herşeyi topladım, herşeyi. Kim taşıyacak bu çöp poşetlerini...
Kırmızı çantam omzundan çapraz bir maşallah çizerek uzanıyor. Bu evden çıkmadan önce bir nefes bir duman, bir nefes bir duman. aynada son rütuşlar. Bu beyaz elbiseyi ben ne zaman aldım anımsamıyorum bile. Off terliklerim, nerdeler hani o kırmızı terliklerim.
Evet gidiyorum, yaşadıklarımı unuttum içe içe, en dibini göre göre unuttum gitti. Eteklerimi tuta tuta, sokaktaki çocukların yere beyaz tebeşirlerle çizdiği sek sek dn oynaya oynaya gidiyorum.
Neler gördüğümü bilmeyen bakışları aldatmaya gidiyorum. Sigaramı üzerinde söndürdüm ben yandım sende yan diye.
"Herkez acıttığını acıyacaktır - Ebda"
Ben yandım,
Sende dağlan ateşle,,!
Esen MUTİ
Ebda
29,06,06
19,01,07
Wednesday, January 17, 2007
Seni Nasıl Sevdim,
Kulların Tanrıyı sevdiği gibi,,,
Sana hasret kaldım, sarılamadım
Bülbülün güle hasreti gibi
Gönlüme ne bahar nede yaz geldi,
Ne sesini duydum, ne elim deydi
Kader seni değil hep çile verdi
Bütün aşıkların çektiği gibi
Hep seni istedim yaradanımdan
Ağaçların yağmur duası gibi
Öylesine hasret kaldım yüzüne
Sanki çok sevmenin cezası gibi
Seni Nasıl Sevdim - Zeki MÜREN